Categories
İNGİLİZCE-TÜRKÇE

accelerator

gaz pedalı

The woman put her foot down on the accelerator instead of brake pedal, crashed into the car.

(Ayağını fren pedalı yerine gaz pedalına basan kadın otomobile çarptı.)
Categories
İNGİLİZCE-TÜRKÇE

acceleration

hızlanma, ivme

The electric car certainly has impressive acceleration.

(Elektrikli otomobilin kesinlikle etkileyici bir hızlanması var.)
Categories
İNGİLİZCE-TÜRKÇE

accelerate

•hızlanmak

The taxi driver accelerated to pass the truck.

(Taksici kamyonu geçmek için hızlandı.)

•hızlandırmak

Smoking definitely accelerated his death.

(Sigara içmek kesinlikle ölümünü hızlandırdı.)
Categories
İNGİLİZCE-TÜRKÇE PHARASAL VERBS

accede to

razı olmak, kabul etmek

Ahmet acceded to Ayşe’s request.

(Ahmet, Ayşe’nin isteğini kabul etti.)
Categories
İNGİLİZCE-TÜRKÇE

academy

akademi, belirli bir alanda gerekli olan becerileri öğreten kurum

In Turkey, not only military or police academies, but also academies in music and art should be established.

(Türkiye’de sadece askeri ve polis akademileri değil, müzik ve sanat akademileri de kurulmalıdır.)
Categories
İNGİLİZCE-TÜRKÇE

academic perspective

akademik bakış açısı

The issue of environmental pollution should be dealt with an academic perspective.

(Çevre kirliliği konusu akademik bir bakış açısıyla ele alınmalıdır.)
Categories
İNGİLİZCE-TÜRKÇE

academically

akademik açıdan, akademik olarak

Academically gifted student made a good speech.

(Akademik olarak yetenekli öğrenci güzel bir konuşma yaptı.)
Categories
İNGİLİZCE-TÜRKÇE

academic year

ders yılı

The academic year of schools in Turkey starts in September.

(Türkiye’de okulların ders yılı Eylül ayında başlıyor.)
Categories
İNGİLİZCE-TÜRKÇE

academic

akademik, eğitime ilişkin

The academic standards of country is very high.

(Ülkenin akademik standartları çok yüksektir.)

akademisyen

Academics are concerned about rising tuition fees.

(Akademisyenler artan öğrenim ücretlerinden endişe duyuyor.)

eğitime düşkün, çalışkan, gayretli

He wasn’t very academic, and preferred playing sports.

(Eğitime çok düşkün değildi ve spor yapmayı tercih etti.)

kuramsal, soyut, teorik

The attendees did not listen the speakers. Because the subject was so academic.

(Katılımcılar konuşmacıları dinlemedi. Çünkü konu çok teorik idi.)
Categories
İNGİLİZCE-TÜRKÇE

academia

bilhassa üniversiteler ve orada çalışan insanlar topluluğu, akademik camia, akademi

The attendees of this meeting include representatives from government, academia and industry in various countries.

(Bu toplantının katılımcıları arasında çeşitli ülkelerdeki hükümet, akademi ve endüstri temsilcileri yer alıyor.)
Translate »